Altıncı yüzyılın son bölümünde İngiltere’nin büyük çoğunluğu Anglosakson hâkimiyetindeydi. Ne var ki, bu toprakların tamamı tek bir hükümdarın hâkimiyetinde değildi. Anglosaksonlar kabileler hâlinde geldiler ve bu farklı gruplar ileride birbirinden ayrı küçük krallıklara dönüşecek büyük toprak parçalarını ele geçirdiler:
✓ Dört büyük krallık Doğu Anglia, Mercia, Wessex ve Northumbria’ydı.
✓ Bunlar kurulduktan sonra Saksonlar Kent, Essex ve Sussex’e de hâkim oldular.
Her bir krallığın kendi kralı vardı ve bu yüzden bu dönem “yedi krallık” anlamına gelen Eski Yunanca bir sözcük olan heptarchy adıyla bilinir. Son zamanlarda tarihçiler bu terimi yanıltıcı olduğu gerekçesiyle eleştirdiler çünkü bu yedi farklı ve ayrı krallık birbirinden bağımsız yaşadı, fakat bu yine de orijinal yedi krallığın nasıl meydana geldiğini tasvir etmenin en iyi yoludur.
Savaşlar krallıkların içinde alt krallıklar da yarattı. Örneğin, Northumbria’da Bernicia ve Deira adında iki küçük alt krallık gelişti ve bir süre bağımsız kaldı. Bir de, Wight Adası ve bir süreliğine Cornwall gibi yerler yedi krallıktan bağımsız olarak var oldular. Yeni krallıklar da ortaya çıktı; Lindsey ve Hwicca sırasıyla Lincolnshire ve Worcestershire merkezli küçük krallıklardı ve bir yüzyıl civarında bir zaman içinde başka, daha güçlü krallıkların parçası hâline geldiler.
Bir kabile toplumu yeni bir toprak parçasına yerleştiğinde bir miktar uyumsuzluk hep olasıdır ve benzer bir şey aynı zamanlarda Almanya’da da oldu.
Kralların kralının kim olduğuna karar vermek
Bu krallıkların hükümdarları fiilen kabile şefleri gibiydi ve kabile sistemi hâlâ işler durumdaydı. Bu sistemde, kabiledeki herkes halkı için tüm kararları alan ve bir savaşçı olarak savaşan bir lidere sadakatte birleşmişti. Sonuç olarak, krallıkların kabileye özgü doğası kralların sık sık birbirleriyle savaşmaları anlamına geliyordu ki rakip krallıklar arasında çatışmalar alevlendikçe sonraki 200 yıl boyunca olan şey de buydu. Arada bir krallardan biri en güçlü hâle geldi ve diğerlerine üstünlük kurdu. En güçlü kral Bretwalda ya da “Britanya hükümdarı” olarak bilinirdi, fakat bu unvan kalıcı ya da resmi değildi, sadece kralların arada sırada iddia ettikleri bir şeydi.
Mercialı Offa (ö. 796) güzel bir örnektir. Mercia en güçlü krallıklardan biriydi ve 20 yılı aşkın bir süre, Offa Doğu Anglia’ya hâkim olup Kent ve Essex’i de krallığına katmayı başardı. Offa hırsı ve kişiliği sayesinde başarılı bir kraldı; kurtlar sofrası bunu gerektiriyordu. Öldüğünde oğlu Ecgfrith onun yerini aldı, fakat bir rakibi tarafından alaşağı edilinceye dek ancak altı ay dayanabildi. Offa’nın hikayesi de gösteriyor ki bu kabile usulü idare bir sistem değildi.
Bir olmak
Kabile usulü kraliyet draması en sonunda dokuzuncu yüzyılda hemen hemen bütün Anglosakson İngiltere’sinin tek bir kral, Büyük Alfred, yönetiminde birleşmesiyle son buldu. Ne var ki, tam birleşme 959-975 arasında hüküm sürmüş olan I. Edgar dönemine kadar gerçekleşmedi. Edgar “Barışçıl” lakabıyla bilinirdi çünkü saltanatı krallıklar arasındaki iç savaşa nihayet bir son verdi. Ölümünden sonraki 100 yıl içinde, 1066’da, Fatih William’ın İngiltere’deki Anglosakson hâkimiyetine tamamen son vermesiyle sorun temelli olarak çözüldü