Kahkaha ve gülümseme, at ve at arabası gibi birbirini takip eder. Bazı kahkahalar karnınızdan gelir ve kaçarcasına dışarı çıkarlar. Diğerleri boğazınıza veya sinüs yollarınıza takılır. Bazıları göğsünüze iniş yapar ve tüm bu kaçışlar kısa trampet sesleri gibi havanın kısa kısa burnunuzdan çıkmasıdır. Neyse ki titreyen omuzlarınız ve yüzünüze yayılan gülümseme kahkaha attığınızı, boğulmadığınızı söylüyor.
Ne tür bir kahkahanız olursa olsun -kıkırdama, burnundan ses çıkararak, kıs kıs gülerek veya bir zamanların en moda hâliyle haa-haa diyerek– sesin derinliği ve serbestliği deneyimlediğiniz şeyle ilgili nasıl hissettiğinizi gösteriyor.
Bazen kahkaha atmak hoş değildir ama kendinizi tutmak imkânsızdır.
Christina kütüphanede güya tekrar yaparken ceketinin cebindeki telefonu titredi. Yakındaki raflara kitapları dizen kütüphaneci tarafından görülmemek için çabalayarak dikkatlice çıkardı. Christina ona bir fıkra yollayan arkadaşının mesajını açtı. Metni kendi kendine sessizce okudu, ta ki beklenmeyen can alıcı noktaya gelinceye kadar, bu noktada kendini tutamayarak burnundan ses çıkararak kahkaha attı. Kütüphaneci ona onaylamadığını gösteren bir bakış attı ve bu da Christina’nın kahkahasını artırdı. Sonunda daha fazla ses çıkarmamak için dudaklarını kapatıp burnunu sıkmak zorunda kaldı.
Gülümsemenin ve kahkahanın bulaşıcı özelliğinden dolayı birlikte gülümsediğiniz ve kahkaha attığınız kişilerin beraber vakit geçirmekten hoşlandığınız kişiler olduğundan emin olun.
Nancy eğlence anlayışıyla tanınırdı. Kahkahası benliğinin derinliklerinden gelir, etrafı neşe ve şamatayla doldururdu. Bir gece, birtakım arkadaşlarıyla beraber civardaki bir restoranda yemek yiyorlardı. Nancy’nin gülümseyen yüzü ve neşeli kahkahası diğer masalarda oturan ve kendilerini gülerken bulan birkaç müşterinin dikkatini çekti. En sonunda, diğer gruptan bir adam Nancy’nin yanına yaklaşıp çok güldüklerini ama neye güldüklerini bilmedikleri için yaptıkları espriyi onlara da söylemesini rica etti.