Rönesans gibi hareketleri ve trendleri genellikle tek bir olay ya da insanla başlatamazsınız, fakat Francesco Petrarca’nın İtalyan Rönesansı’nı başlattığı iddia edilebilir. Francesco Petrarca saf ve lekesiz aşkı konu almasıyla meşhur bir şairdir ki iyi ki öyleymiş, çünkü onun için tutku nesnesi haline gelmiş olan hanım saygıdeğer bir evliliği olan 11 çocuklu bir kadındı.
Petrarca sone formunu geliştirdi, ama kendisinin asıl önemi hırslı bir kitap koleksiyoncusu olmasından ileri gelirdi; onların sayfalarını okşayıp onlarla konuşarak otururdu. Petrarca Yunanca okuyamazdı, bu yüzden Homeros’un Yunanca nüshasını okumak yerine öperdi.
Petrarca, Floransa’da tavan aralarında ve kilerlerde eşelenirken çok sayıda eski Latince el yazması buldu ve onları okuduğunda dillerinin saflığı karşısında şaşkınlığa düştü. Petrarca’nın ya da bir başkasının bildiği tek Latince Kilise ve üniversitenin kullanışsız Latincesiydi. Bir anlığına bildiğiniz tek İngilizcenin, var olan tek İngilizcenin serbest muhasebeci firmasının İngilizcesi olduğunu ve sonra bir dolabı açıp Shakespeare’in bütün eserlerini bulduğunuzu düşünün. Kısa süre içinde İtalya’daki hiçbir tavan arası eski sandık ve dolapları zorlayıp açarak içlerinde eski belge arayan alimlerden azade değildi. Bu dönem, bir Latin gramer kitabının sezonun okunması elzem kitabı kabul edildiği tarihteki son dönemdi.