Bireylerin uyuklarken ya da uyurken harika yaratıcı düşüncelere ulaştıklarını anlatan birçok hikâye bulabilirsiniz. Newton’un kafasına düşen bir elma tarafından uyandırılma hikâyesini ve bu deneyimin onun yer çekimi teorisine nasıl yol açtığını herkes bilir. (Bu olayın gerçekten bu şekilde gerçekleştiği konusunda hiçbir kanıt olmasa da düşen elma hoş bir kısa hikâyedir.)
Yaratıcı düşünmeyle en sık ilişkilendirilen uyku türü, hypnogogic imagery (hipnagojik düş) [uykuya dalmadan önceki ön uyku durumunda görülen düş] olarak adlandırılır ve bu, güneşte uyuklarken olduğu gibi uykunun en hafif evresinde gerçekleşir.
Hipnagojik düşün ünlü bir örneği, kimyager August Kekulé’nin (söylentilere göre, Londra’da olduğu bir zamanda Clapham’a giden bir otobüsün üst kısmındayken gördüğü) düşüdür. Kekulé, benzen halkasının yapısı (anlaşılması endüstri için hayati önem taşıyan kimyasal bir yapı) üzerinde çalışıyordu. Çıkmaza girmişti, çünkü modern zaman araçlarına sahip olmadığı için yapıyı kimyasal tepkimelerden sonuç çıkarmak zorundaydı ve hiçbir şey uygun görünmüyordu. Uyuklarken, kendi kuyruğunu ısıran halka şeklindeki efsanevi yılan figürünün canlı bir görüntüsünü gördü. Bunun, halkaların Kekulé’nin rüyasındaki yılanın hareketlerine benzer şekilde birbirini izleyen tek ve çift bağlardan oluşan bağlantılara sahip altı köşeli bir halka olan benzen yapısı için bir benzetme olduğunu fark etti.
Einstein sadece ünlü bir hayalci değildi, aynı zamanda bilgi edinme arayışı içinde bilinçaltına ulaşmak gerektiğinin bir savunucusuydu. Bugünün kuantum fizikçilerinin birçoğu ilhamını bu çalışma modeline borçludur.